ANILARA YOLCULUĞUN GÜLEN YÜZLERİ
Bu gezi Lütfü Amca’nın doğduğu şehre özlemi için, bizimse aile öykülerimizin yuvasına sığınıp vatanın içimizi acıtan gündeminden uzaklaşmamız için beş günlük bir pırıltıydı gözlerimizde ve ruhumuzda. O yüzden bu kez ortak öykülerimizi paylaştığım 101. yaşına basan Lütfü Amcamla, sekiz yaşındaki İpek’le ve diğer dostlarla anılar olacak konumuz.
Aslında ben 1 Mayıs kaçkınıydım. Emek sineması protestolarında başlayıp Gezi Parkı’nda paramparça olan ruhumu sağaltamamıştım. Okuyup yazdıkça daha derinleşiyordu her biri. 2011 1 Mayıs Taksim Meydanı bayram yeriydi. Son üç yıldır ülke akıl almaz bir hızla değişip dönüştükçe sınırın dışına çıkmak, bir kaç gün gezgin olmak ve öykülerimizi paylaşmak inanılmaz derecede mutlu ediyor. Hele bu yolculuk Lozan Mübadilleri Vakfı’mızın asırlık çınarı Lütfü Amcamızla ve vakıf ailemizin diğer sevgili üyeleriyle olunca arınıyoruz tüm sıkıntılarımızdan.
Bu kez de otobüsümüzün arka sıralarında, Ayla Ablam ve Aydın Ağabeyimin arkasındaki koltuktaydım. Sevgili Şule ve Lale programları uymayınca gelemeseler de her an kulaklarını çınlattım Filiz hocamın, Seçkin hanımın, Ülkü’cüğüm’ün de öyle. Neyse ki Mübadil kuzenim, fotoğraf önderim Çetin hocam ve dernek başkanımız Esat kardeş de hemen yakınımızdaki koltuklarda yerlerini aldılar. Arka kapı bölgesinin diğer üyeleri koromuzun değerli başkanı Nevin hanım, eşi Karaferye’li hemşehrim Erol ağabey ve de koromuzun mümtaz elemanları Füsun, Yasemin, nezleli de olsa geziyi kaçırmayıp anılarını tazeleyen diğer koristimiz Atilla bey ve en arka koltukların değişmez elemanları Yurdanur öğretmenimiz, Saime hanım, İpek hanım. Birbirlerini gayet iyi tanıyan bu yöre insanlarına iki çok genç eleman da katıldılar. Otobüsün neşesi, elma yanaklı, tatlı zeybetikocumuz, Yunanca’yı hemen her Türkçe sözcüğe -aki son eki takarak konuşabilen İpek ve 14 yaşına karşın olgun duruşuyla kitap kurdu ablası Dilara. Anneleri Aydan ve baba Murat bey yol boyunca bizden çok daha sessiz ancak dans zamanı Yunanlı arkadaşlara taş çıkartacak ölçüde ustalıklarıyla figürleri ve uyumlarıyla övgü dolu alkışları aldılar.
Yazarken bile coşkusunu yaşadığım gezimizin bize sinerji sağlayan en büyük gücü Karadağ ailesiydi. Onların varlığı bizi kocaman bir aile yapıyordu ve dilerim hep böyle sürer. Tülin Abla, Lütfü Amcamızın en büyük evladı, hep gülen maviş gözleri, zarafeti ve babacığını koruyup kollaması ve yazdıklarıyla gönlümüzdeki tahtında her zaman. Süleyman Karadağ, değerli arkadaşım, sohbetleriyle, içtenliğiyle aslında o da arka koltukların üyesiydi de arada sırada Lütfü Amcanın göz sınırlarına girmek zorundaydı. Lozan Mübadilleri Ailesini her zaman bir araya getiren Sefer Beyin sabrına her gezimizde bir kez daha tanıklık ederim doğrusu. Herkesi dinler, bilgilendirir, şakalara katılır ve arada bir de ne yazık ki sevgili beresini kaybeder. Tanaş Cımbış, Lütfü Amcanın en sevgili yavuru, Yeniköy’de doğmuş büyümüş, gerçek bir İstanbul beyefendisi olarak Girit’ten tüm gezilerimize katılır, gönüllü çevirmenlik ve mihmandarlık yapar. İskender Bey de notlarını alır, fotoğraflarını çeker ve sürekli kitap yazar. Diğer otobüsün sorumlularıysa başkan Ümit bey, eşi Ümit hanım ve sevgili Sula’dır.
İlk durağımız Kastorya’ydı. Göl kenarında yürüyüş yaptık, bol fotoğraf çektik. Türk mahallesi hala ayakta. Çiçekler, evler, doğanın ilkyaz renkleri dinginlik verdi hepimize. Hep birlikte müzik eşliğinde Familya Taverna’da güzel bir akşam yemeği yedik,101. yaş ilk kutlamasını yaptık, İpek ve ailesinin danslarını alkışladık ve ertesi sabah Yanya yoluna çıktık.
Günlerden 1 Mayıs’tı ve hepimiz haber almaya çalışıyorduk sosyal medya aracılığıyla. Bir gece önceden İstanbul’da ulaşımın durdurulduğunu, Taksim’in yine yasak meydan haline getirildiğini okumuştuk. Hatta atılan Tweetlerden biri durumu çok iyi özetliyordu. ”Kıbrıs Barış Harekatı için 5900 asker, 1 Mayıs 2014 Taksim için 30.000 polis” Ve biz sabah onbire doğru Yanya’ya girdiğimizde serin yağmurlu havada rengarenk şemsiyeleriyle 1 Mayıs yürüyüşlerini yapan Yanyalıları, gülümseyerek, bize el sallayarak, yürüyen, polissiz insanları görünce çok sevindim Yanyalılar için, uygarlık için, kültür için; yüreğim yurdum için yangın yeri olsada. Sonra çok sevdiğim Parga’da bile mahzundum. aynen Kavafis ‘in şiirindeki gibi şehrin yükünü taşıyordum uzaktan. Neyse ki dönüş için otobüslere yürürken yüzümüz güldüren bir şey oldu. Parga’da taksi pek kolay bulunmuyor. O yüzden yoldan geçen iki çocuklu anneye rica ettik acaba iki arkadaşımızı otobüsümüzün beklediği meydana götürür mü diye. O da kabul etti. Lütfü Amca, yaşını söyleyince genç kadının yüzünün aldığı şekle çok gülmüş
Ertesi gün çok yoğun geçti. Sabah saat onda Lütfü Amca’nın doğduğu eve gittik ve 101. yaşının ilk gününe başladık. Doğduğu evde 101. yaşa basışını kutlamak kaç kişi için olasıdır? Hele bu ev artık pasaportla girilen bir topraktaysa… Belki de o yüzden Yanya Belediyesi’ndeki konuşmasına Kavafis’in dizeleriyle başladı Lütfü Amca. O denli heyecanlıydı ki konuşma metnini biricik oğlu Süleyman Karadağ okudu gözleri dolarak. Yanya’da bizi hep güleryüzüyle karşılayan değerli belediye başkanı Filios Filipidis, Lütfü Amca için hazırlattığı pastaya 100 rakamı şeklindeki mumları kendi ellleriyle sıraladı ve bu yıl Mayıs ayında yapılacak seçimlere katılmayacağını ama her zaman Yanya’da bizleri ağırlamaktan mutlu olacağını belirtti. Daha sonra Arkeoloji Müzesi’ni gezdik ve öğle yemeği için ayrıldık.
Yanya’da Pamvotis Gölü’nün ve Tepedelenli Ali Paşa’nın adasındaki yemekte Lütfü Amca ve tüm kızları, oğulları olarak unutulmaz anılarımıza bir yenisini ekledik. Ben bu kez Şule ve Lale’nin de rolünü üstlenerek bayağı bir aşama kat ettim Lütfü Amca’nın LMV evladı sıralamasında tüm engellere karşın.
Akşam da Yanya Kayserililer Derneği’nin düzenlediği yemekte bir takım müziksel ve fiziksel bozukluklara dayanıp proto masadan ayrılmadım… dernek başkanı Anastasia Papasoglu’nun babası mikrofonu bırakmak istemedi Lütfü Amca ve koromuza. Heyecanlı bir karşılaşma izler gibi olduk uzunca bir süre. Pist hiç boş kalmadı. İki ulusun mübadilleri kuşaktan kuşağa, el ele, kol kola benzer müziklerle dans ettik saatler boyunca, kimi zaman hızlı kimi zaman salınırcasına… Lütfü Amcamızı hayranları hiç yalnız bırakmadı, çünkü tüm köy halkı onun için adeta bayram kutlar gibiydiler . Tülin Abla zarif kolyeler armağan etti bize. Çok değerli bir anı olacak benim için. Sevgili Christina’nın da bizimle olması daha bir mutlu etti gerçekten.
Az uyku, iyi bir kahvaltıyla Meçova’ya yola çıktık. Ulu çınarlarıyla, karlı dağlarıyla çok sevdiğim bu köyde sabah kahvemizi içtik. Bastonlu dedelerin yerleri boştu bu yıl. Bal, peynir ve ahşap işleriyle tanınan köyün pazarını da görüp Kalambaka bölgesindeki Meteora manastırlarına ulaşmaktı hedefimiz. Tam 21 manastırın olduğu bu bölge çok etkileyici. Bu kez manastırın girişindeki sunakta mumlarımızı da yaktık Ümit Hanımla.
Akşama doğru Ata’mızın şehrindeydik. Selanik o kadar İzmir ki her görüşüm eski bir arkadaşa kavuşmak gibi. Yürüyüşümüzü yaptık otele yerleşir yerleşmez. Akşam da çok iyi bir restorandaydık. Rouga Restoran Füsun ve Yasemin’in daha önce de gittikleri işletmecisi Elizabeth’i de tanıdıkları çok iyi bir lokanta.Nefis yemekler, kaliteli müzik ve tatlı sohbetle dostluğun güzelliğinde gezimizin son akşam yemeğini taçlandırdık Lütfü Amcamızın da katılımıyla. Bu arada gecenin en şık hanımı dantel yakalı bluzuyla Ayla Ablamdı.
Sabah dönüşe geçmeden Aristoteles Meydanında Electra Hotel’in cafesinde Ayla ablamın yorumuyla ‘Cazcı Kızlar’ görüntüsünde kahvelerimizi içtik ve Ata’mızın evine gittik. Gittik de ben yeni düzenlemeyi çok ruhsuz bulduğum için ve eski ziyaretlerin tadını bozmak istemediğim için dışardan fotoğraf çektim. Zaten imza defterinin bile özgür olmadığı Ata evi ona yakışır mı?
Ve Kavala, güzel şehir, midyeli pilavın bu kez farklı olsa da Özlem’ciğim için içilen Mitos, Seçkin Hanım için yenen kabak kızartma ve diğer yemekler kilo almama biraz daha katkıda bulunsa da güler yüzlü LMV ailemizin gezilerine bir yenisini eklemek ve sınırı geçip İstanbul’a girene dek şakalar ve şarkılarla geçen yolculuğu tamamlamak öyle iyi geldi ki gezgin ruhuma.
Lütfü Amca’ma sağlık ve daha nice geziler diliyorum ve tüm dostlarla daha nice buluşmalarımıza. İyi ki varsın Vakıf Ailem. Bundan sonra tüm ortak öykülerimiz geçmişin çekilen acılarından uzak, dostluğun dayanışması ve güzel anılarıyla bezeli olsun.
Belgin Çallıoğlu