Sabahın ilk saatlerinde tanıdık yüzler arayan gözler… buluşmalar… gülüşmeler… heyecanlı bir başlangıcın mutluluk sarhoşluğu içersinde Heraklion’a varış…
Zeus’un bizim için hazırlamış olduğu güzel süprizden habersiz, herkes , yağmura ve soğuğa karşı ciddi önlemler almış olmanın gururu içerisinde son derece mutlu bir şekilde uçaktan indi…
Benim için bundan sonrası yanımdaki dostların sımsıcak sevgi halkaları ve Girit’in beni sarmalayan büyülü ruhu…
Ben mübadil değilim. Dünya insanıyım. Dünyanın neresinde olursam olayım geçmişte yaşanan duygular, gözyaşları, sevinçler, ayrılıklar, kucaklaşmalar… benim ruhumda titreşiyor ; hissedebiliyorum ve fantastik bir yolculuğa çıkıyorum. Kayalara, toprağa, ağaçlara dokundukça beni geçmişe çekiyorlar ve gerçek dünyadan kopuyorum…
Girit’te de böyle oldum.
Hanya’nın ara sokaklarında dükkanların arasında dolaşırken bile ben Gidanya ilçesinde Lotraki’de, Pirgo’da, Valeşora’da vs., köylerden gelen çığlıkları duydum… Palio Poli’de şarap Festivalinde dolaştım ( zaman uygun değildi ama , yine de gittim ) sonra, II Dünya Savaşında yunanlılarla almanların muharebesi arasında kendime sığınacacak yer aradım korkarak… Derken sahne değişti ; bir yaz günü, ben 1600 lü yılların kıyafetleri içerisinde bir genç kız oldum ve Resmo Rimondi çemesinde , serinlemek için yüzümü yıkadıktan sonra, Platanou meydanında etraftaki yakışıklı delikanlılara çapkın bakışlar atarken buluverdim kendimi !!!
Sonra… kara yağmur bulutları kapladı gökyüzünü ve Türk mahallesine ( Splantzia) geldik. içime bir hüzün çöktü.. ağaçlara dokununca bana çok acıklı hikayeler anlattılar.. Osmanlının son dönemlerinde Hanya’lı isyancıların lideri olarak gördükleri baş piskopos Ksamu’yu idam ettikleri 450 senelik çınar ağacını gösterdiler bana.. bir ağaca yüklenebilecek en ağır suç… zaten bir insanlık suçu işliyorsun , bir de bunu ağacta yapıyorsun… kabuklarına dokunduğum zaman hala acı çektiğini hissettim..
Spina Longa adasındaki evimde güzel güzel yaşarken herkes 1898 yılında adayı terk etti ama ben, 1887 de adayı 1 yıl işgal eden fransız silahlı kuvvetlerinden arta kalan fransız askerlerinden bazılarıyla birlikte 1903 e kadar direndim… boyumu geçen sarı papatyalarla dolu bahçemi bırakamadım bir türlü…
İşte o anda bir bağırış kıyamet duydum herkes tekneye binmişti ve ben neredeyse adada kalıyordum !!! hemen fantastik dünyamdan sıyrılıp tekneye attım kendimi =)))
Agios Nikolaos’a geçince buz gibi köpüklü biramı içtim ama yudumlarken bile bir taraftan da 1957 senesine kadar o toprak parçasının zavallı cüzzamlılara nasıl ev sahipliği yaptığını düşünmeden edemedim…
Yolda gördüğüm iki ve dört ayaklı tüylü dostlarımla teknolojik ve dijital ölümsüz anılar oluşturup, çoğunlukla da sıcak temas halinde sevgi alışverişlerinde bulunduktan sonra gruba yakalamak için hızla yoluma devam ettim… ve her seferinde sigarayı bırakmakla ne kadar iyi bir iş başardığım için kendimle gurur duydum =)))
Bu arada Girit’e gelişimin bir diğer sebebini de size açıklamak durumdayım :
Aldığım bir duyuma göre benim ilham perilerim ;yani Zeus’un 9 tanrıça kızı Euterpe, Erato, Kalliope, Clio, Melpomene, Polyhmnia, Thalia, Tepsichore ve Urania’nın Hanya’da Apostopolis’te kafaları çektiklerini öğrendim !!! Bu nympholar yani ilham perilerim olmadığı için beynimi nadasa bırakıp Ocaktaki sergim için tek bir resim bile yapamadım !!! Onlarla buluştum son cukudialarımızı içtik kalamarlarımızı yedik ve aldım getirdim; şimdi benim evdeler.. sergiye kadar misafirim olacaklar.. Duty Free den ne aldım artık siz tahmin edin =)))))
İşte oradan oraya savrulan düşler arasında ben Girit’te bir kez daha “ben” olmayı bırakıp ” BİZ” olmayı hatırladım… Arkadaşımın çantasında Girit’i gezdirdiği fotoğraftaki nur yüzlü kadın benim de anneannemdi… onun mezarı için alınan toprakta benim de göz yaşım vardı… ; başka arkadaşım anneannesi için çiçek toplarken aynı heyecanı ben de yaşadım çünkü o da benim anneannemdi.. onun da ruhuna dua ettim… İlhan amcam ve dünya tatlısı eşi evlerinin yerini bulunca benim de yüreğim coştu… çünkü o ev benim de evimdi…
Umarım yeni kuşaklar bu acı yaşanmışlıkları, sosyal ve akli bilinç filtrelerinden geçirip analizlerini dostluk ışığında değerlendirirken politik zihin bulandırıcılarının tuzaklarına düşmezler…
Her şeye hakim Karizmatik siyah bereli Sayın Sefer Bey’e, her zaman yüzünde gülümsemesiyle, tatlı diliyle, bıkmadan usanmadan bizi saymaya devam eden Sayın Sula Hanım’a, tüm problemleri büyük bir ustalıkla çözen, neşeli,espirili Sayın Tanaş Bey’e her şey için çok teşekkürler..
Daha nice güzel gezilerde görüşmek üzere… sevgiler…
Can Teser